28 Şubat 2013 Perşembe

ATEŞ GÜNEŞ VE ADA/ERTÜRK AKŞUN


"Bazı filozofları vardır, herkesin hayatında bir kere tesadüf ettiği. Belli bir yaşa gelmiş, görmüş geçirmiş erkekler oluşturur bu grubu. Sakin, yer yer etkileyici, yer yer sinir bozucu olurlar. Bu “abi”ler bilhassa ilişkiler konusunda önemli tespitlere sahiptirler ve paylaşmaktan çekinmezler. Erktürk Akşun’un Ateş, Güneş ve Ada kitabını okuduğumda gözümün önünde böyle bir bar filozofu canlandı, ne yalan söyleyeyim. Ama bir farkla. Bu saygı duyulacak olanlardan. İtiraf etmek gerekir ki, kendi dünyasına, yani “erkek dünyasına” dair en samimi itiraflar ve düşünceler var burada. Aşktan büyük memelere, hayattan güzel kadınlara, korkmaktan dolgun kalçalara, kaderden ilişkilere, sevgiden kadınlara, sonra yine kadınlara dair her şey. Kabul etmek gerek, birçok erkek için hayatın en önemli meselesi kadınlardır ve bu meseleyi çözüme ulaştırmaya çalışırken büyürler, yaşarlar… Ertürk Akşun işte bunu söylüyor aslında. Öyle nasıl davranılması gerekir nev’inden yol gösterici ucuz numaralara girmiyor. Aklındakiler neyse onları söylüyor bütün sakinliğiyle. Eğlendiriyor da aynı zamanda. Arada kısa bir veya iki paragraflık ‘okkalı’ denemeler de yer alıyor kitapta. Katılacağınız noktalar olacaktır, katılmayacağınız noktalar da. Ama hak vereceğiniz yerler hiç de azımsanacak gibi değil, baştan söyleyeyim."


27 Şubat 2013 Çarşamba

BAŞKALDIRAN İNSAN/ALBERT CAMUS

"Hayır!" demeyi bilen insandır Başkaldıran İnsan; ama kime, neye,
nerede, nasıl? Başkaldıran insanı kuşatan `hayır 'ın içeriği nedir? 

Bunun yanıtı Başkaldıran İnsan'da
"İnsan toprakla nasıl bağdaşabilir, yoksulluğu yüzünden acı çekerek, 
ama güzelliğini koruyarak saçma ve yücelik için nasıl yaşayabilir?"
Camus'ye göre sanat `yalancı bir lüks' ve bencil bir edebiyatçının yapıtı
değildir. Sanat yaşayabilir, kullanılabilir bir durumdadır;
gerçeğe sadık ve onun üzerinde olduğu için, hiç uysallaşmayan saçmalığı
ve hiç yok olmayan umudu ile insanın durumunu tepeden tırnağa kapsar.
Başkaldıran İnsan, başkaldırının kendisidir, ama ılımlı ve insanın
boyutlarında. Başkaldıran İnsan, adalete ve özellikle doğruluğa
vurgundur, mutlak olan'ın iğvasından, mitoslardan, gurur, horlanma ve
kanın romantik baş dönmelerinden uzak durur. Ama insan, ne ise,
o olmaya yanaşmayan tek yaratıktır. Bu yadsıma onu intihara mı,
yoksa bir başkasını öldürmeye mi götürür?

KİRLERİN/İN ÜSTÜNDE MAVİ-ŞEVKET KARAKIŞ

"...Aynı göğün altında, aynı maviyi içen
uzağındayız iki ayrı kentin.
Yokluğuna çoğalıyorum mistik dizelerde.
Boşluğunda üşüdüğünü görüyorum
yasak hayallerimizi taşiyan rüzgarın
ve kokusu gecemize tünemiş
harlanmış hasretin yandığını.
İsyanım büyüyor sabrıma karşı
Gün geceyi dağıtmalı diyorum,
Geceden önce ben dağılıyorum..."

Şevket Karakış -"Kirlerin/in Üstünde Mavi" kitabından-

26 Şubat 2013 Salı

ATAOL BEHRAMOĞLU

NE GÜZEL SUÇLUYUZ BİZ HEPİMİZ/SEVGİ SOYSAL

NE GÜZEL SUÇLUYUZ BİZ HEPİMİZ


Sana söyleyemediklerimi karıncalara söyleyeceğim, bozkıra, senden benden yalnız.

Susuyoruz bak hep. Söyleyemediklerimizi susuyor, bilmediklerimizi konuşuyoruz. Bozkır senden benden yalnız, oysa yaratık dolu, yaşam dolu –ya karıncalar.

Hep oturup cigara içiyoruz yetersiz, konyak içiyoruz yetersiz, en asıl yetersiz biziz, yalnızlığımız en yetersiz –ya bozkır.

Ben kadının biriysem sevilmeliyim, sen bilmezsin güzel miyim, en büyük güzelliğim senin bilinmezliğin, duymazlığın –ya en boş damlalar gözlerimizde.

Bak, tozluyuz biz, çok tozluyuz –ya bozkır, bozkır yolundan kamyonlar geçerken kalkan toz.

O başka, yapışkan bizimki, yağmurlarla yıkanmaz.

Bak, hayal kurarım, en zevksiz acıklılara gözyaşı dökerim de kendimi bilmem. Biz bilmeyiz birbirimizi; böylesine mutluyuz bazı.

Bu evrende her şeyi silecek birileri, yaşamları çoktan. Bu önemli değil; biz çoktan tükenmişiz.

Somutlara güvenimiz yok hiç; onlar yok. Herkesler her şeylerini çok şeylere harcıyorlar, tutsak kılıyor bu şeyler onları, hep onlara çarpıyorlar yaşantılarında.

Ama bak, gerçek tutsaklar biziz, soyuttan gelir bizim ki, savaşılmaz.

En değerli somutlarımı yoktan satarım da kurtulamam ötekilerden, bilirsin.

Bırakıp bırakıp ırak kentlere bile gidemeyiz, bu uğraşı ister.

Bak, bizi ağaçlandırmak güçtür –ya bozkır.

Not:Sevgi Soysal’ın ilk eşi Özdemir Nutku ve Erdal Öz‘le birlikte ‘kurucularından’ sayılabileceği ve daha ilk sayısında teşhir ettiği ‘acemilerle’ -Hüseyin Cöntürk, Turgut Özakman, Orhan Duru, Metin And, Ali Püsküllüoğlu, Metin Eloğlu, Özdemir İnce, Ece Ayhan ve Edip Cansever- edebiyata büyük soluk getirmiş ‘Değişim’ dergisinde yayınlanan yazısı. Bu yazı, Sevgi Soysal’ın, bir basılı organda yayımlanan ilk yazısıydı ve altında Sevgi Nutku imzası vardı.

METİN ALTIOK'TAN ZEYNEP'E MEKTUPLAR

Sivas Katliamı’nda kaybettiğimiz usta şair Metin Altıok’un, kızı Zeynep Altıok Akatlı’ya yazdığı mektuplar kitaplaştırıldı. Kırmızı Kedi Yayınevi etiketiyle 14 Ocak tarihinde raflarda yerini alan kitap, gazeteci Tuncay Özkan’ın kızı Nazlıcan Özkan’a ithaf edildi.

“Metin Altıok’tan Zeynep’e Mektuplar” adıyla okuyucuyla buluşacak kitabın tanıtım bülteninde şu satırlara yer verildi:

“Edebiyatımızın “acıya kiracı” şairi Metin Altıok’un, kızı Zeynep’ten çok uzaktayken ona yazdığı mektuplar sadece sevginin ve dindiremediği bir özlemin değil; onun şiirinin de aracısı. Altıok’un mektupları kâh Bingöl’den gönderiliyor, kâh İzmir’den, “sevgili meleğine, biriciğine.” Felsefe öğretmeni olarak atandığı Bingöl’den haberler verirken, iç dünyasının iniş çıkışlarını, sarsıntılarını, sitemlerini yine de en çok özlemini yazıyor Altıok. İçtenlikle yazıyor, ruhunu açıyor, onca uzaklıktan kızına ulaşmaya çalışıyor. Bu mektuplarda bir babanın duyguları, özlemleri olduğu kadar öldürülen Cavit Orhan Tütengil’e ne oldu sorusu da, kendi yaptığı Kibele heykelciklerinin gözaltına alınışları veya Bingöl’ün yoksulluğu da var. Kısacası yalnız kalmış bir şairin dünyası. Şair Metin Altıok’un yanında, baba Metin Altıok’u da tanımak isteyenler için bu mektuplar eşsiz birer ipucu...”
Kaynak:odatv.com

SABAHATTİN ALİ/BÜTÜN ŞİİRLERİ


Hapishane Şarkısı 1-2-3

1- 

Göklerde kartal gibiydim. 
Kanatlarımdan vuruldum; 
Mor çiçekli dal gibiydim, 
Bahar vaktinde kırıldım. 

Yar olmadı bana devir, 
Her günüm bir başka zehir; 
Hapishanelerde demir 
Parmaklıklara sarıldım. 

Coşkundum pınarlar gibi, 
Sarhoştum rüzgarlar gibi; 
İhtiyar çınarlar gibi 
Bir gün içinde devrildim. 

Ekmeğim bahtımdan katı, 
Bahtım düşmanımdan kötü; 
Böyle kepaze hayatı 
Sürüklemekten yoruldum. 

Kimseye soramadığım, 
Doyunca saramadığım, 
Görmesem duramadığım 
Nazlı yarimden ayrıldım. 


2- 

Ey gönül, kuşa benzerdin, 
Kafesler sana dar gelir; 
Bir yerde durmaz gezerdin, 
Hapislik sana zor gelir. 

Ey gönül, acaip huyun, 
Boğazından geçmez tayın, 
Acır testindeki suyun; 
Aklına nazlı yar gelir. 

Gözlerin uzağa bakar, 
Kimden ne beklediğin var? 
Yar semtinden gelen rüzgar 
'Seni unuttu! ' der gelir. 

Bakmazsa senin yüzüne 
Çok görme elin kızına; 
Dışarda serbest gezene 
Hapiste yatan hor gelir. 

Ayağında gezen itler, 
Başının üstünden atlar; 
Hapise düşen yiğitler 
Yari dışarda kor gelir. 


3- 

Burda çiçekler açmıyor, 
Kuşlar süzülüp uçmuyor, 
Yıldızlar ışık saçmıyor, 
Geçmiyor günler, geçmiyor. 

Avluda olta vururum; 
Kah düşünür, otururum, 
Türlü hayaller görürüm; 
Geçmiyor günler, geçmiyor. 

Gönülde eski sevdalar, 
Gözümde dereler, bağlar, 
Aynada hayalim ağlar, 
Geçmiyor günler, geçmiyor. 

Dışarda mevsim baharmış, 
Gezip dolaşanlar varmış, 
Günler su gibi akarmış... 
Geçmiyor günler, geçmiyor. 

Yanımda yatan yabancı, 
Her sözü zehir gibi acı, 
Bütün dertlerin en gücü; 
Geçmiyor günler, geçmiyor.

Sabahattin Ali

Kaynak:antoloji.com