3 Ocak 2013 Perşembe

ŞEKER PORTAKALI/Jase Mauro de Vasconcelo

   Brezilyalı ünlü yazar Jase Mauro de Vasconcelo, 1920de Rio de Janeiro yakınlarında, Banguda doğdu. Çok yoksul olan ailesi, onu Natal kasabasındaki amcanın yanına yolladı. Orada dokuz yaşındayken Potengi Irmağında yüzmeyi öğrendi ve hep günün birinde yüzme şampiyonu olmanın hayalini kurdu. Liseyi Natal de bitirdeikten sonra iki yıl tıp öğrenimi gördü. Öğretimini yarıda bırakıp yeni hayaller peşinde Rio De Janeiro ya döndü.
Yazarın (Jose Mauro De Vasconcelos) çocukluğunu anlattığı kitapta, romanın baş kahramanı 5 yaşındaki yoksul Zézé her şeyi sorgularayak öğrenen, akıllı ama talihsiz bir çocuktur. Kurduğu hayal dünyasında, şeker portakalı fidanıyla sıkı bir dostluk kurar...


   "Evimizde, her büyük kardeş, bir küçük kardeşin bakımından sorumluydu. Ben de küçük kardeşim Luis ile ilgileniyor, onu gezdiriyor, bîr şeyler öğretiyordum. Edmundo dayının bana an­lattıklarını, bilgiç bir eda ile ona anlatıyordum. Bu arada, Gloria ile Lala ablalarımı gördüm. Bana, kızgın kızgın bakıyorlardı. De­mek ki, Bayan Celina’mn çamaşır asılı ipini kestiğimi öğrenmiş­lerdi. Benim için dayaktan kurtuluş yoktu.
   Annem, bugün hepimiz evi görmeye gidiyoruz dedi. Beni de, evi daha Önce gördüğümü söylememem için ikaz etti. Anneme acıyordum. Hemen hemen doğduğu günden beri çalışıyordu. Evin Önüne gelince annem, “burası” deyip, kapıyı açtı. Ablalarım, hemen ağaçlara koşup, her birine sahip çıktılar. Bana, hiç ağaç kalmamıştı. Koştum, ama yüksek otlardan, yaşlı ve diken dolu birkaç portakal ağacından başka bir şey bulamadım. Irmağın kıyısında da küçük bir şekerportakalı fidanı vardı. Onu da ben beğenmedim. Gloria ablam, “Düşün Zeze! Daha çok genç. Seninle birlikte büyüyecek. Günün birinde büyük bir portakal ağacı olacak. İki­niz, iki kardeş gibi birbirinizi anlayacaksınız” diyerek, kendini yeryü­zünün en talihsiz kişisi sanan beni ağacın dibinde bırakıp gitti.
   Birden, ağaçtan bir ses duydum. “Sen gerçekten konuşuyor mu­sun?” dedim. “Sesimi işitmedin mi?” diye cevap verdi. Sonra da, bana ağaçların aynı anda her yanlarıyla konuşabildiklerini söyle­di. Aynı zamanda, konuştuğunu sadece ben bilecek, ben duyabi­lecektim. Hatta, üstüne çıkıp at gibi sallandım. Çok hoşuma git­mişti."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder