Kadın, Fransa'ya dönmeden bir gün önce bir Japon erkekle
karşılaşır. Aralarında kısacık bir aşk yaşanır. Alain Resnais'nin yönettiği
Hiroşima Sevgilim adlı filmin başında kadınla erkeği görmeyiz. Önce, Hiroşima'ya
atılan atom bombasıyla başları, kalçaları kopmuş gövdelerin bir ölüm ya da aşk
çırpınışı içinde oldukları seçilir. Bu parçalanmış, tanınmaz gövdelerden yavaş
yavaş kadınla erkeğin gövdeleri bellirir: Çıplak; yumuşak. Hiroşima'dan söz
etmektedirler. Bu başlangıç, hepimizin bildiği korkunç Hiroşima gerçeğinin
gözümüzün önünden geçmesi, bu insanlık ayıbının bir otel odasında, hemde
saygısızca anılması bile bile yapılmış bir sahnedir. İnsan her yerde konuşabilir
Hiroşima'yı; bir otel yatağında, kaçamak bir sevişme sırasında bile. İki
sevgilinin sevişen bedenleri bize acı gerçeği sanki unutturur. Çünkü asıl ayıp
ve çirkin olan Hiroşima gerçeğidir. Marguerite Duras, bu kitabında, ancak
delilikle, çığlıklarla yatıştırabilecek bir acıyı dile getiriyor. Nevers'de,
sevdiği adamın ölüsünün yanında saçları kazınan, o olayın anısıyla yaşamaya
mahkum edilen genç Fransız kadınının yaşadığı yıkım, Hiroşima'nın yıkımında tam
karşılığı buluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder